Önce bir hususu belirtelim: Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerimde, her zaman "ben" yerine "biz" diye hitap etmiyor. Âyetler hep bu şekilde sıralanmıyor. Yerine göre, "Ben", mevzuunun gelişine, meselenin anlatılışına göre hitap tarzları da değişiyor.
Nitekim meallerini vereceğimiz şu âyet-i kerimelere dikkat edilirse bu husus açıkça görülür:
"Ey İsrailoğulları! Size ihsan ettiğim nimetlerimi hatırlayın ve son peygambere iman edeceğinize dair Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size verdiğim sözü yerine getirip mükâfatınızı vereyim. Ve sadece Benden korkun." 1
"Kullarım senden Beni sordukları vakit de ki, muhakkak Ben çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle ise onlar da Benim davetime uysunlar. Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar."2
"Bana dua edin, icabet edeyim." 3
"Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım"4
Evet, sadece birkaç misal olması bakımından meallerini verdiğimiz bu âyetler gibi daha pek çok âyet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz, kendi zâtından "Ben" mânâsına gelen zamirlerle ifade etmektedir. Bu âyetlere dikkat edilirse, "Bana verdiğiniz sözü", "Kabul ederim", "Beni sordukları vakit", "Benden korkun" gibi ifadelerin doğrudan Cenab-ı Hakkın zâtıyla ilgili olduğu ve arada hiçbir vasıta kabul etmeyeceği görülür. İşte Allah'ın "Ben" diye hitap ettiği âyetlerin büyük ekseriyeti hep zâtıyla ilgilidir.
"Biz" diye hitap edilen âyet-i kerimelerde ise, umumiyetle arada bir vasıta vardır. Meselâ Kur'ân'ın indirildiğini haber veren bütün âyet-i kerimelerde "Biz indirdik" buyurulur. Bütün âyetler vahiy kanalıyla indirildiğine göre, burada Allah ile Peygamber (a.s.m.) arasındaki vasıta, bir melek olan Cebrail'dir (a.s.). Yine "Bulutla gölge yaptık"5 gibi âyetlerde işi yaptıran Allah, işi yapan "Allah'ın memurları" mesâbesindeki meleklerdir. Ancak burada, meleklerin "memur" olarak vasıflandırılmasını, insanların işlerini kolaylaştırmak için kullanma zorunda kaldıkları memurlarla kıyaslamaktan kaçınmak lâzımdır. İnsanlar acizliklerinden dolayı memur tutuyorlar; Cenab-ı Hak ise kâinatta hükmeden kudretinin icraatını ilân etmek, onlar vasıtasıyla azametini bildirmek için melekleri istihdam ediyor.
Zaten birçok müfessirimiz, bu çeşit âyet-i kerimelerde Cenab-ı Hakkın kendi azamet ve kudreti, ulûhiyet ve kibriyâsı ile hitap ettiğini bildirirler. Yâni Cenab-ı Hak, Esmâü'l-Hüsnâsı ve sıfatlarıyla birlikte hitap ederek, kendi büyüklüğünü ve celâlini bildirmektedir.
Meselâ, "Kur'ân'ı kesinlikle Biz indirdik, elbette onu yine Biz koruyacağız"6 mealindeki âyet-i kerimenin metninde "biz" mânâsına gelen dört kelime vardır. Burada hem Cenab-ı Hakkın kibriya ve azametinin ifadesi bahis mevzuudur, hem de meselenin ehemmiyeti zamirlerle kuvvetlendirilmektedir.
Müfessir Ebu's-Suûd Efendi, bu âyetin tefsirinde, "Biz azamet-i şânımız ve uluvv-i cenabımızla Kur'ân'ı indirdik" der.
Kevser Sûresinde geçen "Biz" mânâsına gelen "İnnâ"nın tefsirinde ise Fahrüddin Râzi, "buradaki 'Biz'den murad, Cenab-ı Hakkın azametini göstermektir" der. "Çünkü Kevser'i Peygamber Efendimize (a.s.m.) hediye olarak veren, yerin ve göğün sahibi olan Cenab-ı Haktır. Hediye edilen şey de verenin büyüklüğüne göre bir kıymet ve azamet kazanır."
Bediüzzaman, Bakara Sûresinin 34. âyetinin tefsirinde "Ben" mânâsına gelen "İnnî" ve "Biz dedik" mânâsına gelen "Kulnâ" kelimelerini ele alır ve şöyle der:
"Cenab-ı Hakkın halk ve îcat fiilinde vasıtanın bulunmadığına, kelâm ve hitabında vasıtanın bulunduğuna işarettir."
Devamında ise Nisa Sûresinin 105. âyetindeki "Biz" mânâsına gelen "nâ" zamirinin tefsirinde şu hususları dikkate verir:
"Bu âyette azamete delalet eden 'nâ' zamir-i cem'i vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi, 'Allah'ın sana gösterdiği' mealindeki cümlede müfred hükmünde olan lafz-ı celâl mânâları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir."7
O halde, Allah'ın bazı âyetlerde "Biz" diye hitap etmesinden, hâşâ, Cenab-ı Hakkın birden fazla olduğu akla gelmemelidir. Zaten gelmez de.
Bazan biz de kendi yaptığımız bir işten bahsederken bile "Biz yaptık" demez miyiz?
1. Bakara Sûresi, 40-41.
2. Bakara Sûresi, 186.
3. Mü'minûn Sûresi, 60.
4. Zâriyat Sûresi, 56.
5. Bakara Sûresi, 57.
6. Hicr Sûresi, 9.
7. İşaratü'l-îcaz, s. 230.
Nitekim meallerini vereceğimiz şu âyet-i kerimelere dikkat edilirse bu husus açıkça görülür:
"Ey İsrailoğulları! Size ihsan ettiğim nimetlerimi hatırlayın ve son peygambere iman edeceğinize dair Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size verdiğim sözü yerine getirip mükâfatınızı vereyim. Ve sadece Benden korkun." 1
"Kullarım senden Beni sordukları vakit de ki, muhakkak Ben çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle ise onlar da Benim davetime uysunlar. Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar."2
"Bana dua edin, icabet edeyim." 3
"Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım"4
Evet, sadece birkaç misal olması bakımından meallerini verdiğimiz bu âyetler gibi daha pek çok âyet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz, kendi zâtından "Ben" mânâsına gelen zamirlerle ifade etmektedir. Bu âyetlere dikkat edilirse, "Bana verdiğiniz sözü", "Kabul ederim", "Beni sordukları vakit", "Benden korkun" gibi ifadelerin doğrudan Cenab-ı Hakkın zâtıyla ilgili olduğu ve arada hiçbir vasıta kabul etmeyeceği görülür. İşte Allah'ın "Ben" diye hitap ettiği âyetlerin büyük ekseriyeti hep zâtıyla ilgilidir.
"Biz" diye hitap edilen âyet-i kerimelerde ise, umumiyetle arada bir vasıta vardır. Meselâ Kur'ân'ın indirildiğini haber veren bütün âyet-i kerimelerde "Biz indirdik" buyurulur. Bütün âyetler vahiy kanalıyla indirildiğine göre, burada Allah ile Peygamber (a.s.m.) arasındaki vasıta, bir melek olan Cebrail'dir (a.s.). Yine "Bulutla gölge yaptık"5 gibi âyetlerde işi yaptıran Allah, işi yapan "Allah'ın memurları" mesâbesindeki meleklerdir. Ancak burada, meleklerin "memur" olarak vasıflandırılmasını, insanların işlerini kolaylaştırmak için kullanma zorunda kaldıkları memurlarla kıyaslamaktan kaçınmak lâzımdır. İnsanlar acizliklerinden dolayı memur tutuyorlar; Cenab-ı Hak ise kâinatta hükmeden kudretinin icraatını ilân etmek, onlar vasıtasıyla azametini bildirmek için melekleri istihdam ediyor.
Zaten birçok müfessirimiz, bu çeşit âyet-i kerimelerde Cenab-ı Hakkın kendi azamet ve kudreti, ulûhiyet ve kibriyâsı ile hitap ettiğini bildirirler. Yâni Cenab-ı Hak, Esmâü'l-Hüsnâsı ve sıfatlarıyla birlikte hitap ederek, kendi büyüklüğünü ve celâlini bildirmektedir.
Meselâ, "Kur'ân'ı kesinlikle Biz indirdik, elbette onu yine Biz koruyacağız"6 mealindeki âyet-i kerimenin metninde "biz" mânâsına gelen dört kelime vardır. Burada hem Cenab-ı Hakkın kibriya ve azametinin ifadesi bahis mevzuudur, hem de meselenin ehemmiyeti zamirlerle kuvvetlendirilmektedir.
Müfessir Ebu's-Suûd Efendi, bu âyetin tefsirinde, "Biz azamet-i şânımız ve uluvv-i cenabımızla Kur'ân'ı indirdik" der.
Kevser Sûresinde geçen "Biz" mânâsına gelen "İnnâ"nın tefsirinde ise Fahrüddin Râzi, "buradaki 'Biz'den murad, Cenab-ı Hakkın azametini göstermektir" der. "Çünkü Kevser'i Peygamber Efendimize (a.s.m.) hediye olarak veren, yerin ve göğün sahibi olan Cenab-ı Haktır. Hediye edilen şey de verenin büyüklüğüne göre bir kıymet ve azamet kazanır."
Bediüzzaman, Bakara Sûresinin 34. âyetinin tefsirinde "Ben" mânâsına gelen "İnnî" ve "Biz dedik" mânâsına gelen "Kulnâ" kelimelerini ele alır ve şöyle der:
"Cenab-ı Hakkın halk ve îcat fiilinde vasıtanın bulunmadığına, kelâm ve hitabında vasıtanın bulunduğuna işarettir."
Devamında ise Nisa Sûresinin 105. âyetindeki "Biz" mânâsına gelen "nâ" zamirinin tefsirinde şu hususları dikkate verir:
"Bu âyette azamete delalet eden 'nâ' zamir-i cem'i vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi, 'Allah'ın sana gösterdiği' mealindeki cümlede müfred hükmünde olan lafz-ı celâl mânâları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir."7
O halde, Allah'ın bazı âyetlerde "Biz" diye hitap etmesinden, hâşâ, Cenab-ı Hakkın birden fazla olduğu akla gelmemelidir. Zaten gelmez de.
Bazan biz de kendi yaptığımız bir işten bahsederken bile "Biz yaptık" demez miyiz?
1. Bakara Sûresi, 40-41.
2. Bakara Sûresi, 186.
3. Mü'minûn Sûresi, 60.
4. Zâriyat Sûresi, 56.
5. Bakara Sûresi, 57.
6. Hicr Sûresi, 9.
7. İşaratü'l-îcaz, s. 230.