her aşk suskun bir gölgedir kendinde...
her aşk suskun bir kör noktadır kendinde
ve her aşk , kimsesiz bir büyümeyi dener hep...
sen susuyorsun , susuyorum ben
korkuyoruz da böyle susmaktan
ve susup korkmaktan...
ne kadar suçsuz kılabilirki bir ilişkiyi yaşananlar
bize masum görünen ;
aşkın beyaza bulanmış
mahrem zamanlarıydı belkide...
kendimizi bizce yalıtarak tüm hüzünlerden
devasal bir ikili yalnızlıkta
kendimize mutlu bir günah yaratmak değil miydi ki...
tabi korkulur konuşmaktan , konuşulmaktan.
şimdi bana tüm bunları yaşatan
yetmezliğim gelir aklıma
ve bereketsiz yaz yağmurlarıyla düşerim toprağa
şimdi bu cinnet akşamları ;
bir avuç toz gibi savurur beni sana
ve hiç gülmeksizin
hiç ağlamaksızın , suretim ölü gibi sürünür duvarlarda
ve ellerim dokundukça kanayan yanlarıma
tanısız , reçetesiz bir aşkın yan etkisi çıkar ortaya...
ikinidisi , gecesi , günüdüzü değil
aşklara da doğudan bakmak gerekir bence
ki kaçmak kavramı yitirirken kendimi tüm pratik uslarda
düş satılan geceler de camdan öteye bakmak neye yarar
ve yaşadıkça hiç birşey bilinmez değildir inan...
ortak paydalarda pay olmak varken
ya da
ortak bir paylaşımın ardında insanca olmak varken seçeneklerde
ne yarar
böylesi çelişik seçeneklerde sıfırlanmak
özgürlüğün cömert teninde
bir ölüyü inkar ederken
öksüz bulutlarla kanatlansak dahi ne yazar...
her aşk suskun bir gölgedir kendinde
ve her aşk , kimsesiz sessiz bir umutla büyümeyi dener hep...
her aşk suskun bir kör noktadır kendinde
ve her aşk , kimsesiz bir büyümeyi dener hep...
sen susuyorsun , susuyorum ben
korkuyoruz da böyle susmaktan
ve susup korkmaktan...
ne kadar suçsuz kılabilirki bir ilişkiyi yaşananlar
bize masum görünen ;
aşkın beyaza bulanmış
mahrem zamanlarıydı belkide...
kendimizi bizce yalıtarak tüm hüzünlerden
devasal bir ikili yalnızlıkta
kendimize mutlu bir günah yaratmak değil miydi ki...
tabi korkulur konuşmaktan , konuşulmaktan.
şimdi bana tüm bunları yaşatan
yetmezliğim gelir aklıma
ve bereketsiz yaz yağmurlarıyla düşerim toprağa
şimdi bu cinnet akşamları ;
bir avuç toz gibi savurur beni sana
ve hiç gülmeksizin
hiç ağlamaksızın , suretim ölü gibi sürünür duvarlarda
ve ellerim dokundukça kanayan yanlarıma
tanısız , reçetesiz bir aşkın yan etkisi çıkar ortaya...
ikinidisi , gecesi , günüdüzü değil
aşklara da doğudan bakmak gerekir bence
ki kaçmak kavramı yitirirken kendimi tüm pratik uslarda
düş satılan geceler de camdan öteye bakmak neye yarar
ve yaşadıkça hiç birşey bilinmez değildir inan...
ortak paydalarda pay olmak varken
ya da
ortak bir paylaşımın ardında insanca olmak varken seçeneklerde
ne yarar
böylesi çelişik seçeneklerde sıfırlanmak
özgürlüğün cömert teninde
bir ölüyü inkar ederken
öksüz bulutlarla kanatlansak dahi ne yazar...
her aşk suskun bir gölgedir kendinde
ve her aşk , kimsesiz sessiz bir umutla büyümeyi dener hep...