[b]İşlek bir karayolunda...
Eksoz dumanları boğarken yeşilliği
Arabalarda bir hedefe varma yarışı
Yol kenarlarında ;
Savrulmuş kırık tahta parçaları
Ve... bir çocuk, adı Mustafa;
Gözleri parıltılı,
Toparladı birer birer kucağına
Belli ki...
Bir dünya kuracaktı kendine
Kırık tahta parçalarıyla
Önce...
Bir küçük ev yaptı minicik elleriyle
Düşleriyle süslediği
Güzellikleri resmetti
Kırık tahta parçaların üzerine
Düşünde gördüğü
Bir baba, bir anne
Bir de kardeş resmi
Çizdi küflü çivilerle
Bir yuvası olmuştu artık
Sımsıcak...
Şehrin soğuk duvarlarına inat!
Sevinç gözyaşları kirli yüzünde
Dağları yarıp gelen coşkun nehir gibi
Bir çorba kokusu hissetti...
Kaşıkladı düşlediğince
İlk kez bu kadar doyuyordu belli ki
İlk kez bu kadar sevinmişti
Sonra...
Düşlediği
Bir araba yaptı kırık tahtalardan
Denizin, üstüne aksettiğince maviliği
Çöplükten bulduğu artık boyalardan
Çürük süngerlerle verdi rengini
Her şey tamamdı artık...
Kirli yüzüne inat, kır çiçeklerinden
Siyahların olmadığı renk cümbüşünden
Bir dünyası vardı; kırık tahtalarından
Bir ipe bağladı, evi ve arabasını
Sürüklerken bulmuştu yol ortasını
Farkında değildi...
Dünyasını sürüklüyordu
Bir gökkuşağı eşliğinde koşuyordu
O ; düşüne seviniyordu
Bir mavi mersedes belirdi birden
Görmemişti Mustafa’yı
Görmemişti düşlerini
Kırık tahta parçaları savruldu gökyüzüne
Ama bu kez içinde Mustafa da vardı
Ve Mustafa’nın düşleri...
Arabası ,evi
Annesi, babası, bir de kardeşi
Kırk tahta parçalarından mavi arabası
Kıpkızıldı artık, mavilik gizlenmişti
Durdu, mavi mersedes, indi bir adam
Hiddetlendi görünce eğilmiş tamponu
Mustafa’yı buldu yol kenarında
Her zamankinden daha da fazla
Çattı kaşlarını...
Üzülmedi hiç Mustafa’ya
Eğilmiş tamponuna üzüldüğü kadar!
Parlak deri ayakkabısıyla tekmeledi
Mustafa’nın cansız bedenini
Ve de...
Düşlerini...
Bir polis arabasının siren seslerinde
Boğuldu Mustafa’nın düşleri
Polis memuru
Kapatırken kanlı yüzüne bir gazete parçasını
Saklamaya çalışıyordu gözyaşlarını...
Eksoz dumanları boğarken yeşilliği
Arabalarda bir hedefe varma yarışı
Yol kenarlarında ;
Savrulmuş kırık tahta parçaları
Ve... bir çocuk, adı Mustafa;
Gözleri parıltılı,
Toparladı birer birer kucağına
Belli ki...
Bir dünya kuracaktı kendine
Kırık tahta parçalarıyla
Önce...
Bir küçük ev yaptı minicik elleriyle
Düşleriyle süslediği
Güzellikleri resmetti
Kırık tahta parçaların üzerine
Düşünde gördüğü
Bir baba, bir anne
Bir de kardeş resmi
Çizdi küflü çivilerle
Bir yuvası olmuştu artık
Sımsıcak...
Şehrin soğuk duvarlarına inat!
Sevinç gözyaşları kirli yüzünde
Dağları yarıp gelen coşkun nehir gibi
Bir çorba kokusu hissetti...
Kaşıkladı düşlediğince
İlk kez bu kadar doyuyordu belli ki
İlk kez bu kadar sevinmişti
Sonra...
Düşlediği
Bir araba yaptı kırık tahtalardan
Denizin, üstüne aksettiğince maviliği
Çöplükten bulduğu artık boyalardan
Çürük süngerlerle verdi rengini
Her şey tamamdı artık...
Kirli yüzüne inat, kır çiçeklerinden
Siyahların olmadığı renk cümbüşünden
Bir dünyası vardı; kırık tahtalarından
Bir ipe bağladı, evi ve arabasını
Sürüklerken bulmuştu yol ortasını
Farkında değildi...
Dünyasını sürüklüyordu
Bir gökkuşağı eşliğinde koşuyordu
O ; düşüne seviniyordu
Bir mavi mersedes belirdi birden
Görmemişti Mustafa’yı
Görmemişti düşlerini
Kırık tahta parçaları savruldu gökyüzüne
Ama bu kez içinde Mustafa da vardı
Ve Mustafa’nın düşleri...
Arabası ,evi
Annesi, babası, bir de kardeşi
Kırk tahta parçalarından mavi arabası
Kıpkızıldı artık, mavilik gizlenmişti
Durdu, mavi mersedes, indi bir adam
Hiddetlendi görünce eğilmiş tamponu
Mustafa’yı buldu yol kenarında
Her zamankinden daha da fazla
Çattı kaşlarını...
Üzülmedi hiç Mustafa’ya
Eğilmiş tamponuna üzüldüğü kadar!
Parlak deri ayakkabısıyla tekmeledi
Mustafa’nın cansız bedenini
Ve de...
Düşlerini...
Bir polis arabasının siren seslerinde
Boğuldu Mustafa’nın düşleri
Polis memuru
Kapatırken kanlı yüzüne bir gazete parçasını
Saklamaya çalışıyordu gözyaşlarını...